bir ülkenin halkını, özgürlükten mahrum bırakmak isteyen her hükümet önce dili basitleştiricektir.
kötü yazıcak, kötü konuşucak ve aslında anlamın kaybolduğu cümlelere sığınıcaktır.
şimdi biz buna politika diyip, üzerine yaşamla başa çıkabilme kuralı olarak minik kafalara politik davranmayı öğretiyoruz. diller şimdi kendi içinde tamamen basit kurgular ve basit kavramların bütünü.
kendi hayatını irdele, ne zaman hissettiğin birşeyden bahsetsen, diyalog halinde olduğun kişi ya seni yanlış anlayacak ya da kullandığın kavramın içeriğini sorgulayacaktır. ya da bilmiyorum. şimdi sorgulamadan, cümlenin tek damarının üzerine son sürat iniş yapmak ve cümleyi dağıtmak daha popüler!
bahsettiğim şey, kelimelerdeki ikircik potansiyeli!
ve daha doğrusu kelimelerdeki ikirciklerle uğraşırken, ruhtaki ve karakterlerdeki ikirciği unutturmak.
"-sen çok değiştin hikmet! beni umursamıyorsun!
-umursamıyor olsam.... hedelebe hödö?"
100 ilişkiden 98inde bizzat kendisine, olmadı türevlerine rastlayacağın diyalog!
halbuki, kadın hissettiklerini karşılayacak bir kelime bulamıyor. karşısındakine bakıyor. onun yaptığını yorumlayabileyecek kelimeler sahip. bu da tabi, kadını suçlayan imajına sokuyor. kıskanmak ve umursanmadığını hissetmek, kadının duyumsadıklarını kesinlikle karşılayamaz. dilimizde bunun bir adı yok. insanlar kendilerini açıklayamasın diye özenle hazırlanmış gibiler!
tarihsel boyutuyla incelediğinde, elbette aceleye gelmesinden kaynaklandığını söyleyeceksin. fakat hayatın boyunca seni var edecek olan bir kavramdan bahsediyorum. dil! aceleye gelmiş olsa da, sonrasında hiç bir hükümet onu tamamlama gayretini göstermedi. gösterilene gayret diyorsan, yapılan yeniliklerin başka dillerden sözcük çalmaktan başka birşey olmadığının altını çizeceğim.
ki, yaygın dillerden hangisi kavramca öylesine dolu ve djwauıdwah ki? bak sözcük bulamadım!
ingilizce'nin dünyayı kasıp kavurması, öğrenmesi basit, söylenişi eğlenceli ve karizmatik ve elbette onun yaratıcılarının dili bile kapitalizm temelinde yaratmış olmasından kaynaklı.
kapitalizm, basitleştirme cihazıdır. ülkelerin ekonomilerini, değerleri hatta şimdi duyguları basitleştirmek için tasarlanmış, alt yapısı uzun yıllarca planlanmıştır. ne üzerine giydiğin kıyafet ne de yediğin yemeğin adıdır. içine işlenmiş yaşama koşulunun, yok edici sistemidir.
söylenmiş güzel cümlelerin ve kararlı adamların mantıklarının, elbette basit adamlar tarafından yorumlanışıyla ortaya çıkmıştır.
görüyorsun, kapitalizmi açıkladım. hiç de yeni olmamasına rağmen, bu coğrafyanın insanından uzak tutulmaya çalışılan bir kavram olması, onu yepyeni kılıyor. ve yeniliklere alışamayacak hale getirilen insan, çağlardır bu kelimeye alıştırılmaya çalışılıyor.
üstelik, anlamını kavratmadan. direk uygulamayla.
işte dilin önemi gibi aptal başlıklı bir konuşma yapacak olsam bu noktada devreye girerdim!
uygulanan bir düzeni yaşamak, sadece onu yaşamaya devam etmeni sağlar.
ama uygulanan düzeni kelimelere dökmek, onun farkına varmaya ve ondan kurtulmaya gidişi getirir.
kelimeler, herşeyi hayata döndürür.
şimdi başbakana gözlerini çevireceğini biliyorum. çevir.
zırva: "demokrasi, amaç değil araç"
cümlesinin içinden çok rahat sıyrılacaktır. çünkü, dilimiz öyle tasarlanmıştır ve bir sözcük rahatça birden fazla anlama gelip, istediği yere çekilebilir. hatta ben onun yerinde olsam "demokrasi elbette araçtır. biz onu bu ülkenin kalkınması ve mutluluğu için kullanacağız" gibi tipik klişe bir vekil açıklaması yapar sıyrılırdım. ki kendisi, ülkenin "anasını" belleyen fikirleri kullandığı cümlelerin içinden çok kolay sıyrılmayı başarmıştır. kötü üslubu, ve sıyrılma yetisinden dolayı önünde eğilir, tebrik ederim.
tamam! mizahçılar için güzel malzeme! kimi zaman, boşalma sorunu çeken adamlara "hayırdır sen şubat mısın?" demesi eğlenceli oluyor.
ama kuşkusuz, diller ve ideolojiler tasarlanırken eğlenceyi büyük bir silah olarak kullanıcak şekilde gündeme geliyor.
bakıyorum
"benim ihtiyacıma aykırı olan, amaca hizmet etmeyen şey,başka ilgi"
bir açıklama ve biz sadece bu açıklamaya sahibiz. ama sanskritçede bunu karşılayacak bir kelime var. "anartha"
"ego, kendine yapılanı bir başkasına da yapma isteği, gurur, eşitleme duygusu"
yine açıklamalar dizisi! ve ancak bu kavramların birleşimiyle tanımlanan bir dürtü. çekçe de "litost"
bu dillerin sahipleri, kim bilir nasıl bilgelerdi... yaşayışları kim bilir, ne kadar farkındalıkla dolu ve ne kadar huzurluydu.
...
kendini her tarafından rengarenk gergin kablolarla bir yerlere bağlıymışsın gibi hayal et.
kabloların en az 4 tanesi senin vücuduna bağlanırken "bir" hale getirilmiş ve üzerine basit bir isim yazılmış. sen de anlamsızlıklara, anlamlı! diyebilir hale gelmişsin.
şimdi senden mümkünse kabloları kesmeni istiyorum. korkma, korkma! kendini boşluğa düşmüş hissedecektin zaten. bir kablonun çıktığı merkezi bulana kadar çırpındığını görmek beni eğlendirmeyecek arkadaş!
fakat her kaos, sonrasında gelecek yıkılmaz düzenin maskesidir.
ilk merkezi bulup, kendi bağını kurduktan sonra oluşmaya başlayacak sen!'in, sana hissettirecekleri insanlığın geleceği olacak.
çünkü allah.
28 Ocak 2010 Perşembe
27 Ocak 2010 Çarşamba
jim beam
anneme izlettim. hem de sadece yarısına kadar
" ayyy! ayyy! üzerine döküldü!" dedi ahpflpijwadlkaj
yaş ilerledikçe, ilgi odağı bu kadar mı şaşar arkadaş!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)