28 Nisan 2010 Çarşamba

-9-

gandi'nin müzik kutusunun durmaya odaklı şarkısı...

saga, 4 sokağın başında polislere rastlamıştı.
4'ünün 4'ünde de yolunu değiştirmişti.
sinirleniyordu.
'cinayet' diyordu, 'kimi beyazın pamuktan çöplüğüne kavuşturacağı belli olmaz komserim. bir kez daha tersten alalım. hoşçakalın, merhabadan önce...'

tesadüfi ya da kazanılarak! bir şekilde ele geçen biletlerin gittiği diyarlar ve ardına bıraktığı gölgesi diye düşünüyordu.

sol anahtarı sagadaydı; notaları düzenli, ruhu ise rimel sürmüş bir kadın gibiydi.
öyleyse cennette olan sagaydı, adam değil!%^
bu durumda polisler neden onu arıyordu ki?

diyelim ki, tersi oldu. adam cennete vardı saga ise yeryüzünde kaldı. o zaman polisler neden sagayı arayacaktı? yeryüzüne çakılmakla cezalandırılmış olan bir kadını, bir daha cezalandırmaya ne gerek vardı ki?

saga, dünyanın adaletindeki koca açığı hissediyordu ve saga'nın asma bahçesi, açıkları sarmalamaktan hoşlandığı kadar, annesinden bile hoşlanmazdı.

sahi annesi demişken...

bir kadın ufak bir kasabada doğdu ve hayaller kurdu.
12 yaşında,tam dünyasının en muzur planını yapmış, kasabadan kaçacakken karşısına bir adam çıktı.
önce hayat, hayal ettiklerine köle olmakla tatmin ederken omuriliğin dik görüntüsünü; sonra tam ortadan bir kemiği çekip, herhangi bir kayanın içine saklamıştı
.
ve unutma! bütün senaryolar herhangi'lerden ilhamlanıp da yazar sonunu.
herhangi bir kaya
herhangi bir kadın ve herhangi bir adam
herhangi bir kasaba
akılda herhangi bir teori
herhangi bir elde herhangi bir parmak
herhangi bir nükleer silah
damarlarda herhangi bir aşk
herhangi bir oyun, herhangi bir numara...
herhangi bir hukuk maddesi
ya da herhangi bir yılın laneti
herhangi bir büyücü ve herhangi bir parşömeni
herhangi bir seçilmiş kişi
herhangi bir şarkı ile herhangi bir adamın tav olduğu herhangi bir akşam
herhangi bir dudak ve bazen herhangi bir beden
herhangi bir kelime ve "herhangi" de o kelimelerden bir tanesi olmaya amade.

hepsi, dünyada bulunmanın hissettirdiği eksiklikten doğar ve bütün beyinler, ruh için çalışan düşük rütbeli askerlerdir.
saga'nın dallarının, adalet açlığını doyurduğu gibi, beyinler de ruhların çıplaklığını örter.
ve bütün ordunun kaskına kazınmış tek bir amaç vardır.

'bu dünyada, zamanın izlemesi için bırakılmış en az bir hikaye!'

kimisi bunu, tek ismini duyurmakla uğraşarak yapar kimisi de her doğum gününde kendine bir isim alarak...

kadının dizayn ettiği bütün vücut anatomisi tek bir hamlede dağılmıştı. ve aşk, kuluçka devrini tamamlamış bir hastalık gibi, hızla dağılan kemiklerin üzerini sarmaya başlamıştı.
adamın varlığıyla, artık kaçmak istediği kasaba, gitmek istediği bütün yerleri anımsatıyordu.
her gün görmekten sıkıldığı insanlar, açığa çıkmamış yüzlerce butonu varmış gibi görünüyordu.

kadın kasabada kalıp, adamla evlendi.

bir gün kasabanın başında başlayıp, sonunda biten dereyi inceleyen bir adam gördü. daha önce bu civarda ona hiç rastlamamıştı.
ve hayatı çoktan, 12 yaşında hissettiği özgürlük kaybıyla yeniden karşılaşmıştı.

adam ona:
"merhaba, ben edgar allan poe'nun kuşuyum ve tüneyecek yer arıyorum" dedi.

sonra biraz sohbet ettiler. kadın kasabada hiç kullanması gerekmemiş bilgilerini kullanacak bir yer bulmuştu. diken diken olmuş tüyleriyle, dizelerden ve dünyaya hükmeden rakamlardan bahsediyordu:

"bak! 7!
herşey 7'iyle iniltili.
tibette 7 bilge,
dünyanın etrafında 7 gezegen,
7 uyurlar,
ziguratların 7 katı,
7 nota,
gökkuşağının 7 rengi,
7.................................
dünyayı yaşanılabilir kılan herşeyin 7'iyle bir ilgisi var. ve biliyor musun? benim doğum tarihimi numeroloji hesabıyla şeyapınca, 7 çıkıyor!"

adam:
"demek sen de bu kasabayı yaşanılabilir kılacak şeysin"

dedi.
kadın, 12 yaşında duyduğu iltifatları hatırladı. yine yanakları o zamanki gibi kıpkırmızı olmuştu.

adam, dudaklarını kadınınkilere bir kez dokundurmak için neler verebileceğini düşünüyordu.
ve an'ın büyüsüyle, kenetlediler dudaklarını birbirlerininkine.

herhangi bir an...

kıyafetler özgürdü, artık vücutlar da öyle...
kadın bir tanrıça oldu adamsa sihirli bir değnek...
saatler geçiyordu, ve kadın şiddetlenen bir savaş müziği gibi hareket etmeye başlıyordu.
adam ürktü.

gandi'nin müzik kutusunun durmaya odaklı şarkısı...

durdular.

kadın:
"evliyim. 20 yıldır."

adam:
"ruhu evsiz, evlilerden tiksiniyorum. 2 saniyedir."

dedi ve kasabadan uzaklaştı.
artık o kasabada kimse yaşamıyor.
eğer şimdi kasabayı boylu boyunca takip eden dereyi merak ediyorsan, sadece kadının o gece orada attığı kahkahalarla akıyor...

.......

saga ve annesi mutfakta oturuyorlardı.
diyalogları, yıllar önce kopmuştu.
annesi o gün sagayla birşeyler paylaşmak istedi.

"nasılsın kızım?"
"aç, sen?"
"ben de acıktım. uzun zamandır bana kimseden bahsetmiyorsun. bir ilişkin var mı? aşık mısın?"

saga şaşırmıştı.
acaba dedi. anlayabilecek mi...

"hiç bütün erkeklerin tek bir kişi olduğunu düşünüp. seni bulmalarına izin verdiğin oldu mu?"

ama yaşamak ile anne olmak arasındaki tahterevallinin yörüngesi hayal kırıklığına odaklıydı.
annesi o an saga'ya, bir kadının özgür hissetmek için neler saçmalayabileceğinden ve deredeki adam gittiğinde kendini, yıllar süren tutkulu bir aşktan çıkmış gibi, o muhteşem hikayeyi ateşle noktalamak zorunda hissettiği için, o gece babası kasabadayken köyü yakmış olduğundan bahsetmek istedi.

gandi'nin müzik kutusunun durmaya odaklı şarkısı...

durdu.

saga, annesinin bütün geçmişinin ağzına dolduğunu farketti.

kadının sagaya verebileceği tek öğüt, aşkın bütün adımlarıyla ilgili olabilirdi.
kural böyleydi. yaşamak ile annelik arası tahterevallinin yörüngesi hayal kırıklığına odaklıydı.
çünkü devir kendini yeniledikçe ve ruhlar başka bedenlere girdikçe, 55 yılın bütün birikimi 20 yılın içine sığabilir hale geliyordu.
yaratanlara göre,dünya ancak bu şekilde ilerleyebilirdi.
ve ilerlemeler, eskiyenler için her koltuğuna başka hevessizlikler oturmuş bir atlıkarıncaydı.

fakat varoluştan beri değişmeyen tek bir şey vardı. aşk...

saga ve annesi de bunu bilmiyordu.
o gece katillerin biri hayatının arayışını, öbürü final sezonunu sakladı diğerinden.

ve o gece renkler bile sövdüler kurallara.
en az saga kadar...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

athenaeum