2 Aralık 2010 Perşembe

-20-

saga evine uğramayalı 2 gün olmuştu

aynı yüzleri görmüş, aynı bara gitmiş, aynı şeyler için hayıflanan insanları dinlemişti.

uzun zamandır düşünüyordu, aşkla önemli şeylerin bağdaşıp bağdaşamayacağını. ufaktan irkilmeye bile başlamıştı. anlatılanlardan değil, insanları düşürdüğü halden de değil. önemli birşey başaracakken aşkın giyotinvari bir girişle herşeyi sil(k)ip atacağından.

daha önce cumartesi o bara hiç gitmemiş olduğunu farketti.

cumartesi akşamlarını evinde geçirmeye ayırmıştı ve bu cumartesi akşamlarını, haftanın hikayesini yakalamanın vakti yapıyordu.

bunu farkedince kalkıp gidesi gelmişti. zira keman hocası da onunla karşılaşmamak için, bir kaç saat önce evine sığınmıştı.

durdu ve bir anda onun inadına durmaya karar verdi.

barı daha önce hiç bu kadar kalabalık görmemişti. ya da hiç bu kadar kalabalık hissetmemişti.

bir grup sahneye çıktı. müzikleri, meditasyon yaptırmak üzereyken, son anda sisteme ayak uydurmaya karar vermiş gibiydi. bir uyumsuzluk ve gereksiz bir teknolojikliği vardı. saga, kafası iki elinin arasında masanın üzerindeki sigara pakedine bakıyordu.

kafasını kaldırdı, etrafını izlemeye başladı.

ışıklar kararıp yeniden açılıyordu. maviler, griler, morlar, kırmızılar..... hepsinde farklı bir karakter ve hepsi insanların enerjisini karıştırıp, karışıklıktan dinamik bir atmosfer yaratmaya yönelik.......

insanlar, kendini kaybetmeye ve hormonlarıyla enerjilerini aynı yöne savurmaya çalışıyorlardı. elbette bunun için kendilerini paralıyorlardı. bir avuç, avcundakini kontrol etmesini bilmeyen amaçsız varlık, renk değişimlerinde sırıtmamak için kendini paralamak zorundaydı.

bu, saganın tiksindiği atmosferlerden bir tanesiydi.

atmosfer derisinin altına o kadar sızmıştı ve tiksintisiyle öyle bir savaşıyordu ki, ne kalkıp gidebiliyordu artık ne de ilgisini konuşanlardan bir tanesine odaklayabiliyordu.

derken bir kadın ve bir adam kirli bir dans yaparak önünden geçti saganın.

sırıttı saga.

sonunda yaşam belirtisi gösterebilmişti.

gülümsemeyle, aklına şimşek gibi bir fikir indi.

tiksindiği ve karşı geldiği her şeyin içine bir şekilde girmişti.

bir sahne hayal etti.

tiksindiği her özelliği ve her atmosferi bir insana verdi. ve bütün insanları bomboş bir salona tıktı. dekor sadece insanlar, üzerlerindeki kıyafetler ve ellerindeki içkilerden oluşuyordu.

salona girdi, gözüne salonun öbür ucundaki kapı çarptı. ya kalabalığı yararak o kapıya koşacak ve herşeyden uzaklaşacaktı ya da burda kalıp, uzak durduğu her pisliği tanıyacak ve kademe kademe öğrenerek kapıya ulaşacaktı.

karar vermesi için saniyeleri vardı, çünkü barda hormon salgılamanın adamı ona doğru yürümeye başlamıştı.

ve konuşmaları yarıda bırakıp gitmiş sagaya göre değildi. ona göre sohbet ya cinayetle ya da düelloyla sonuçlanırdı. ikisi de görülmeye değerdi.

durdu, ve yıllardır beynini kemiren düşünce aniden çözüme kavuştu. her hücreyi, her hareketi, her akımı ve her düşünceyi bilmeliydi........ ve uzak durduklarına dair tek fikri tiksinmek olabilirdi. bu katlanılabilecek bir şey değildi.

dünyanın mekanizmasına göre, uzak durulan şeylerden uzaklaşılmıyordu.

bu tamamlanmamış bir deney ya da tamamlanmamış bir hayat gibiydi. boş ve rahatsız hissettiriyordu.

öyleyse, hepsini dibine vuracak kadar tanıyacaktı.

bu kararı daha önce defalarca kez almıştı fakat bir adımdan öteye gidememişti.

tadımlık almış ve yerine bırakmıştı.

adam yanına yaklaştı ve saga ona gülümsedi.

"now that the magic has gone" çalarken, hepsiyle teker teker konuşup düelloya girdi.

zira cinayetler kutupların birbirini tanımamasından olurdu.

düellolar ise, iki tarafında birbiri hakkında birşeyler bilip, karşısındakini boyuttan silme dürtüsünden.

öyleydi ki, tiksindiği her şey saga'nın tiksintisinden haberdardı.

dünyaya aldığı tavır, sistemde farkedilmişti.

düellolar bittiğinde, saganın kafasındaki mekanizma birbirine oturdu ve herşey aniden aydınlandı.

savaşılacak bir ordunun ömrü en fazla bir şarkı kadardı.

şarkı bitti.

ve saga salondan çıktı.

ve saga hayal ettiği sahneden çıktı.

çıktığında masasından kalkmış, ayakta duruyordu.

yüzüne bir mavi ışık, bir kırmızı ışık, bir mor ışık, bir gri ışık yansıyıp geçiyordu sırasıyla.

ve o aynı noktaya bakıyordu.

sahnenin önünde dans edenlere.

o ayakta dururken, barın çalışanları ona birşeyler söyleyip, masasını ve sandalyesini götürdüler.

fakat saga onları dinleyememişti.

saatler saganın dans etmesine kurulmuş ve dakikalar işlemeye başlamıştı.

sahnenin önüne doğru yürümeye başladı.

vardı

ve kendini yavaş yavaş meditasyon ritmine bıraktı... bir süre sonra teknolojik kısmı kendiliğinden sagaya ayak uydurmuştu.

saatlerce dans etti saga, herkes yerine oturana...... barı terkedene....... grup sahneden inene kadar.......

bacakları ağrıyordu, terlemişti.

fakat kendini hiç o kadar huzurlu hissetmemişti.

bu dünyevi olan bir şeye karşı kazandığı en büyük zaferdi.

saatlerce dansla düello etmişti. müzik bittiğinde, hissettiği rahatlık, bunu tekrar yapma isteğini bir daha perçinleyecek cinsten değildi.

atmosfere olan tiksintisi devam ediyordu.

herşeye öyle hakimdi ki........ artık biliyordu........ maruz kaldığı şeyin yapısını o kadar iyi biliyordu ki.......

ceketini aldı ve bardan çıktı.

evine gelir gelmez yattı.

uyandı ve bilgisayarını açtı.

bir mail vardı.

MAİL KAPTANDANDI.

saga gülümsedi.

bir gün yollarının kesişeceğinden zaten emindi. fakat onun kurgusunda bu ikisinden birinin adımıyla olmayacaktı.

maili açtı.

bir slayt yollamıştı kaptan.

açtı.

güzel bir melodi çalmaya başladı, ve sonra kaptan ile saganın resmi ekranı kapladı.

kahkaha attı saga. çünkü gerçekte bu fotoğrafta olduğu kadar kötü görünseydi, kafasının içindekilerle uğraşmaya vakti kalmayabilirdi.

ilerledi saga...

kaptan her zaman yaptığı gibi, saganın ruhuyla ilgili birşeyleri yontmak istiyordu.

kaptan hayatına sigarayı hiç bir zaman tamamen sokmamıştı.

ve slaytta saganın sigarayı hayatına sokmasıyla sayfalarca uğraşmıştı.

bunu öyle bir titizlikle yapmıştı ki, gülmekten uyuz olmaya fırsat kalmamıştı.

slaytı yarım saat boyunca izledi, kaç defa izlediğini takip edemedim.

slayt bittiğinde apar topar evden çıktı saga. kaptanın evine gitmek için yola düştü. sonra bir de baktı, gerçekten yola düşmüştü. önünde bir araba durdu.

"yardıma ihtiyacınız var mı?" dedi arabadan kafasını çıkartan adam sırıtarak

"ne konuda?" dedi saga

"şey, hani düştünüz, bir yeriniz incinmiş olabilir"

"incinmiş olduğumda bana yardım edenler yüzünden, bomboş bir hayat geçirebilirdim"dedi güldü ve ayağa kalktı.

"yolda yere yapışmış biri için gereğinden fazla mantıklı konuşmuyor musunuz?"

"niye? yere düşünce, beynim yerinden bir daha kalkamıyor mu?"

"hahaha. gelin sizi istediğiniz yere bırakayım da, bir yerinizi kırmadan günü tamamlayın"

saga adamın sivri tavrını hem çok sevmiş hem de uyuz olmuştu.

"istediğim bir yere gitmek değil de bir tarafımı kırmak da olabilir. ve bu kadar saçma bir ihtimalden bahsettiğime göre, en mantıklısı yolumu yalnız tamamlamak istediğim"

"peki siz bilirsiniz. allah erkek arkadaşınıza sabır versin" dedi ve gitti adam.

saga arkasından ciddiyetle, sırıtma arası bir bakışla bakakaldı.

düştüğü en saçma durumlardan bir tanesiydi.

birincisi, artık ilişkiler öyle bir haldeydi ki, birinin sagayı kız arkadaşı olarak görecek olması bile aşağılayıcı geliyordu.

ikincisi, dolayısıyla saganın erkek arkadaşı yoktu.

üçüncüsü, tanrının varlığından bu kadar emin nasıl bahsedilebilirdi?

bu temel üç gerzek çelişkiyi arkasında bırakarak yoluna devam etti.

kaptanın evinin önüne geldi.

kapıyı çalacaktı.

durdu, kaptanın, saganın konuşmak istediği konuları saptırmaktan daha iyi yaptığı bir iş yoktu.

ve baskın bir biçimde konuşmanın dilediği gibi bitmeyeceğini hissediyordu.

çünkü konuşacakları sigara olmayacaktı.

kaptan, sagaya yabancılık hissettiği anda kasılacaktı. ve yabancı hissettiği her özelliği eleştirmeye başlayacaktı.

kapıdan uzaklaştı saga.

yolun karşı tarafına geçip oturdu.

ve kaptanla bir sohbet hayal etti.

saga "slaytını okudum"

kaptan "ve?"

saga "farkına varmadığın birşey var"

kaptan "eminim. herkesin farkına varmadığı birşeyler var. mesela saçlarını siyaha boyamak sana hiç yakışmamış. farkında mıydın?"

saga "ben sana o sürekli yaptığın surat ifadesinin bütün karakterinin içine ettiğinden bahsediyor muyum? konumuz sigara."

kaptan "peki. slaytta da söyledim. bana hep mal gelmiştir. ve kanser olmanı istemiyorum"

saga "herkesin yaptığı bir davranış olduğu için mi yüzeysel bakıyorsun? yoksa yüzeysel bir adam olmaya başladığın için mi mal bir davranış diyip kestirip atıyorsun?"

kaptan "hala paradoks peşindesin değil mi?"

saga "hahaha.'^+'^(+?^' bak. bu sandığın gibi bir bağımlılıktan ya da bağımlılığı inkardan ibaret değil."

kaptan "dökül bakalım"

saga sözüne devam etmesini beklemeden araya laf sıkıştıran kaptanın yüzüne tuhaf bir bakış attı

saga "birşeyin içine tamamen girip. kaybolduğunu hissetmeden neyle karşı karşıya olduğunu bilemezsin. kapkara gösterilen ciğerler ve ziftler hiç ilgimi çekmiyor. havada uçuşan sinekle bile daha çok ilgileniyorum."

kaptan "evet benim de gözüme takılıyor"

saga "herkes birinden etkilenip birşeylere başlar. ben harflerin birbiri içinde kaybolmasından etkilendim. bir yazı bir şekilde gözlerimin önüne geldi. iki parmağının arasında ateşi hissetmekten bahsediyordu. bu bana göre avatar olmak gibi birşeydi o zamanlar. bilirsin heveslendiğimde, hayatımdaki birşeyleri hevesime uydurmaya çalışıp dururum. ve farkettim de bunu kendime ilk itiraf edişim."

kaptan "hahaha"

saga "herneyse, gidip bir paket aldıktan sonra hayatın değişmez. ta ki kötü geçen bir günden sonra, kalan bir kaç daldan, sabah uyanır uyanmaz içip camdan dışarıyı izleyene kadar. tam tersine, tütünün kendini kötü hissettiren maddelerle dolu olduğunu söylüyorlar. bunu söyleyenler maddeleri baz alıyorlar. maddeleri ve etkilerini baz alarak yaşadığında birşeyler eksik kalır. tam tersine, nefesi içime çekip, dumanı bıraktığım anda kendimi herşeye hakim hissettim. üzerime biriken ve bana dar hissettiren enerjiyi tahmin bile edemezsin. işte o dakikadan sonra, başladım diyebilirim. mental olarak 2 ay önce başlamış olmama rağmen."

kaptan "mental. dantele benziyor"

saga "onun gibi birşey. süslü süslü. var olduğundan emin ettirecek şekilde. ama danteli sevmem, mentali severim."

kaptan "ben ikisini de sevmedim"

saga "dene belki seversin. başladım dedikten sonra, herşeyi beraber yapmaya başladık. yalnız kalıyordum. yazıyordum, bittiğinde onun dumanı etrafımdaydı. cinayet işliyordum. tatmin olmuş bir biçimde arkamı dönüp giderken, duman arkamdan geliyordu. birşeyleri farkediyordum, avcumun içinde yanan birşeyler vardı. bir kere bile sıkıldığımdan ve boş vakitlerimi doldurmasından ötürü içmedim. yalnızken ve birşeylerle uğraşırken, yanında olacak bir insana katlanamazsın. ama o, herşeye yardımcı oluyordu ve varlığıyla yokluğunun farkına bile vardırmıyordu."

kaptan "......."

saga "bu raddeye gelmeyen biri, sigarayla ya da dumanıyla ilgili hiç birşey bilmiyordur kaptan."

kaptan "......."

saga “you need to know”

kaptan “…….”

saga "........"

kaptan "benim, birşeylere değer verdirecek kadar yalnız zamanım bile olmadı son zamanlarda"

saga "yalnız gözüküyorsun"

kaptan "insanlardan uzak durarak ama aklımın içinde sürekli bir insan yorumlama ihtiyacıyla"

saga "kendinden başlasan?"

kaptan "yorumlamaya mı?"

saga "evet"

kaptan "o son vereceğim sınav sanıyordum"

saga "son sınavlar, herşeyi denedikten sonra verilir. herşeyi deneyecek gücü bulman için, kendinle ilgili yanılgılardan kurtulman gerek"

kaptan "neden benimle ilgili konuşmaya başladık?"

saga "ani oldu. psikologun olmaya çalışmıyorum. belki uzaklarda biryerlerde yaptıklarının tam tersini yapmaya başlayan bir adamın varlığı, yorulduğumda bana güç verebilirdi"

kaptan "yanyana neden yapmak aklının ucundan geçmiyor gibi"

saga "senin yanındayken, herşeyi sen yapıyorsun ve ben kendimi huzurlu bir boşlukta buluyorum. bu beni tanıma şansını senden alır"

kaptan "gerçekten ben bazlı mı düşünüyorsun?"

saga "hayır. beni tanımanı istemem bile, tamamen benimle ilgili."

kaptan "seninle ilgili birşey demişken. sigara içmemen iyi olur"

saga "içmem de bir o kadar iyi"

kaptan "birşeyin iki aynı özelliği olamaz saga. zıtlık onu var eder."

saga "ben zıtlıkları iyi ve kötü olarak değerlendirmeyeli çok oluyor kaptan. olumsuz özellikleri de olumlu özellikleri de iyi. olumsuz özellikleri bir gün beni onu bırakmaya zorlayacak. bırak da o da benim vereceğim son sınav olsun."

kaptan "sınavda başarılar"

saga kaptanı öptü, kapıya yöneldi.

tam kapıdan çıkacakken kaptan arkasından kolunu tuttu.

saga ona döndü.

ve kaptan ona öyle bir sarıldı ki, zaman durdu. saga da ona kenetlenmişti. zaman onları izliyordu.

saga "seni özledim"

kaptan "ben de"

saga "hoşçakal"

kaptan "görüşürüz"

saga "yapma!"

kaptan "görüşürüz saga"

dedi ve aniden arkalarını döndüler birbirlerine. saga evine, kaptan odasına.

hayalini kurması bile güzeldi. ama konuşma böyle sonuçlanmayacaktı.

çünkü kaptan, hiçbir şeye ikna olmayacaktı.

ne saganın onu yeterince özlemiş olduğuna ne de sigarayla ilgili söylediklerine.

çünkü saga konuşma bittiğinde gidecekti.

evine doğru yol aldı saga.

sırada................................. düşünmeye, beyni varmadı.

athenaeum