4 Haziran 2010 Cuma

-17-

..anlicağın 21. yüzyılın icarları saganın da hoşuna gitmiyordu.
saatleri okumaya ayarlıydı ama sistemin alet çantasına karışmadan.

o bilgiyi seviyordu, bilgi piyasasını değil.
malesef okullar da çoktan yaratıcılığını yitirmişti.
öğretmenler her yıl aynı konuyu aynı şekilde anlatmaktan, kendinden geçmiş ve hayatta keşfedecek birşeyleri kalmamış havası vermekten hoşlanıyordu!

ama dünyanın sırasıyla, 6 ay gündüzde, sonrasında sonsuza kadar gecede kalan kısmı gibilerdi.
eh! elbette bilgi yorucuydu, pes etmek üzere yaşıyor olanlar için.
yani o adamların dilinden kendine katabileceği ne bulabilirdi ki, onlar kendilerine toz bile katmazken? inanmıyorsan toza sor!

kısacası bilgiye, okul yerine başka yerlerden ulaşabileceğine inandırmıştı kendini.

ama kendini tanıyordu. en kesin kararları bile, keskin bir dönüşle, "keşke" halini alabilirdi.

o yüzden kapıyı aralık bırakmak iyi bir fikirdi.

o da okulunu dondurdu.
--------

saga için yorucu bir gündü diyorduk.
çünkü hiç birşey yapmamıştı!

akşama doğru kendisine bir kahve yaptı ve ortaokul yıllarına döndü göz kapaklarına düşen yansıma...

bir fransızcacıları vardı.
saga hayatında hiç bu kadar deli bir adam tanımamıştı.
kime ne dediği ile kimin ne düşüneceğini zerre kadar önemsemezdi.

sahi deli kalmak için ille de duvar mı örmek gerekirdi zihnin ulaştığı yere kadar?
guiiidoooooo!?!?
biryerlerde duvarsız yürüyen delileri, bünyesi kabullenmez mi dünyanın milyarlarca karpuz çekirdeğinin?

herneyse!?
o adam da ördüğü duvara borçlu olarak kimseden tek bir eleştri işitmezdi.
bir soruya cevap verilememiş olsun, bütün sınıfa söver, sonra da kendini överdi.

bir gün, ani sözlü kararı aldı mahkemesi.

"AHMET HANCI!" dedi. "TAHTAYA GEL!"

ahmet tahtaya çıktı.

"COMMENT ALLEZ VOUS?"

ahmet cevap veremedi.
bu sefer,

"DURSUN YOLCU!" dedi. "GEL TAHTAYA BAKAYIM"
"COMMENT ALLEZ VOUS?"

dursundan da cevap alamadı. ve başladı...

"SİZDEN BİR BOK OLMAZ. HİÇ BİRŞEYİ ALMIYOR KAFANIZ! APTAL ADAMLAR!

KADER! SEN GEL BAKAYIM KIZIM!"

dedi ve Kader tahtaya geldi.

"COMMENT ALLEZ VOUS?"

"je vais bien merci et vous?"

adam cevabını almanın rahatlığıyla gülümsedi. duruşunu hiç bozmadan:

"İŞTE ÇOCUKLAR! GÖRÜYOR MUSUNUZ? BEN BÖYLE BİR ADAMIM. "YOLCU" İLE "HANCI" YI "KADER"İYLE BAŞBAŞA BIRAKIRIM" dedi.

sınıfta, gülmeye programlı olanlar kafasını defterine gömerken saga da şaşkınlıktan ölecekti.

ilk defa akşamdan hazırlanmış bir espriyle karşılaşıyordu.

adam bildiğimiz, sınıf listesini incelemiş, "yolcu" ile "hancı"yı aynı sınıfta görünce; "kader"e bak beee! demişti. ve sözlü senaryosunu yazmıştı. kader'in inek bir öğrenci olması ise oldukça kolaylaştırmıştı işini.

sırıttı saga.
o an farketti ki; edebiyat yiyen, edebiyatla uyuyan, edebiyat sıçan bir adamın kum kitabının herhangi bir sayfasını arayıp bulmak kadar zor da olsa, vardı yaşamaya devam eden öğretmenlerden bir kaç tane, orda burda.

saga heyecanlandı.

o sırada kapı çaldı.

saga elinde kahvesiyle kapıya yürüdü. delikten baktı. yan komşusunun güzel suratı ile sarı uzun saçları görünüyordu.

sonra saate baktı. geceydi ve ikiydi.

acil bir durum olmalı diye düşünüp, kahvesini sehpaya koydu.

kapıyı açtı.
KADIN İÇ ÇAMAŞIRI VE KÖPEĞİYLE DİKİLMİŞ, SIRITIYORDU!
uçmuştu!
zaten bütün apartman onun uyuşturucu kullandığıyla ilgili dedikodular döndürüyordu.

kadın, saga'yı içeri ittirdi. ve bunu yaparken aptal aptal gülmeye devam ediyordu!

onu yapmamış olsa, kadını içeri alıp; güzel kafasından yararlanarak eğlenecekti.
ama bu atak sagayı, javert kadar acımasız bir komutan yapmya yetmişti.

kalktı, köpeği mutfağa doğru sürükledi. masaya bağladı.
kadın da duvarlara çarpa çarpa mutfağa geliyordu.
saga koridorda, bir eliyle boğazından tuttu kadının. diğer eliyle burnuna bir yumruk indirdi.
kadın haykırdı.
saga, "artık gülmüyorsun güzelim?" dedi.
kadın, saganın karnına yumruk savurmaya çalıştı. ama eli ayağı tutmuyordu. dengesini kaybetti.

saga, fazla ileri gitmemesi gerektiğini anladı. pek adil bir dövüş olmayacaktı.
hoş, öbür türlü de, kadın sagadan 20 cm uzun olduğu için adil olmayacaktı.

herneyse!
iki eliyle kulaklarına darbe indirdi kadının.
kulak basıncı güzeldir...

kadın, dengesini tamamen yitirip yere yapıştığında üzerine çıkıp bir kaç yumruk attıktan sonra kalktı saga.

polisi aradı. tıkır tıkır işleyen sistemin, hayırlı vatandaşı!+'^+)?'&

polis geldiğinde gayet mantıklı açıklamalarla, nevsi müdafadan sıyırdı. bunu yaparken kadının uyuşturucu kullanmış olması büyük bir yarar sağlamıştı.

yani sagayı olayın içine sokan kadının uyuşturusu olduğu gibi, sıyırmasını sağlayan da oydu.
zaten birşeyden kurtulmak istiyorsan, başını incelemen ip ucunu her zaman verir.

zira kadın olayın bir başından, bir sonundan hatırlacaktı.
hatta bazı ayrıntıları hiç hatırlamayacaktı bile.
saga da ifade verirken bunu sonuna kadar kullandı.

olayla ilgili sorgular bittikten sonra evine dönerken içinde şiddetli bir huzur vardı.

okula dönüp, bay keeting tadında öğretmenler keşfetmeye karar verdi.
ayrıca uyuşturucunun boş ve aptal kadınlara verilmesinin yasaklanmasına.
180 derece dönüşleriyle de barışmıştı o gece; çünkü bu kez uyuşturucu kullanan değil, kullanan birinin saldırısına uğrayandı.

bundan böyle, hayatında var olan herşeye bir de tam tersini yaşamaya çalışarak bakacaktı, tam tersini bir kerecik gözden geçirerek değil.
kimilerinin deyimiyle, döneklik ederek!
-------------------------

aradan 2 yıl geçti, saga yolda karşılaştığı eski dostları için düşündü...
"ben kendimden başka birşeye dönüşmeseydim, karşılaştığımızda benimle ne konuşacaktınız?"

1 yorum:

athenaeum