10 Mayıs 2010 Pazartesi

-12-

kaldırımlardan da sıkılmıştı saga.
en kaçağından, bir gemiye bindi

kaçmak için, kaçak birşeylere takılmaktan daha güzel bir yol yoktu ki.
çünkü ne zaman hevesle meddah olmaya çalışsa, adım attığı sahneyi eli kalem tutan örümcekler basıyordu.
eh, saga da örümcekleri sevmez değildi ama...
olay da bu ya...
sabahı çıkardığında baş ağrısıyla lanetleyen, 6 bacaklı 3 cinsel organlı gece bekçilerinin üzerine basmanın vakti gelmişti.
ve hepsi de gecenin, coğrafyanın incelemeye korktuğu iklimi yüzündendi.
önce biraz bahar, ne istediği bilen sırıtmalar
sonra biraz yaz, iç kesimlerde beyaz yağmuruyla feyyaz, alaz, dıranas
hemen ardından sonbahar, sabaha karşılaşılacak yüzleşmenin haber verdiği kar
sabaha karşı kış, kovmamak için zor tuttuğu bir gecelik battaniye için zoraki sırıtış

ki zaten birşey sırıtmayla başlıyorsa, sırıtmayla bitmek zorundadır. bkz. samimiyetsizliğin, üzerinde özensizce düşünülmüş komplo teorisi!?

kısacası, en fazla 4 saat sevilmeye mahkum örümcek ordusuna okkalı küfürler savurmak,saganın öğlen saatlerinin alışkanlığı haline gelmişti.
yani saga sözlüğü de, bir kelime daha işlemişti, inşaat sırasında işçilerinin şehri terk ettiği sayfasına:
"örümcek: gece saatlerinde tüylü bacaklarından yararlanılmasına rağmen, sabah saatlerinde onları teker teker kopartma dürtüsü uyandıran, beklentisiz, bir günlük yoldaş. bundan böyle hevesi alınanlar klasörüne aittir."

hah! gemi diyorduk!
saga da gemiye, gerçekçi birşeyler bulmaya gitti.
çünkü daha önce bir kaptanla tanışmıştı ve uzun süre kabullenmek istemese de, kaptan onun hayatını değiştirmişti.
olmak istediği kadın olmasını sağlamış ve sonra da siktirip gitmişti.
hala zaman zaman arkasından iki damla gözyaşı döker saga, o da yarım kaldığını hissettiği bir resim için.

gemiye adım atar atmaz, sanki onun ruhu bütün sulara yerleşmiş gibi hissetti. ve günah çıkartır gibi bir kaç cümle döküldü ağzından.

"kaptan... seni özlüyorum, şükür ki bir daha yanımda olmayacaksın."

çünkü saga, hayatı boyunca bir tek kaptanın yanında kendini güvende hissetmişti. özlediği şey de buydu. kendini onun yanına öyle ait hissetmişti ki, herşeyi bırakmış, kaptanın ilerlemesini izler duruma gelmişti.
yani saga da, güven ve aitlik hissettiği anda, hayatı bırakan akılsız türdendi.

ama dersini almıştı. gardını da.
bir adamla oynadığı titanik oyunu gelmişti aklına. o yüzden gözüne geminin burnunu kestirdi.
oraya oturduğunda ilk defa anıları, yükmüş gibi gelmiyordu.
işlediği cinayeti, yattığı adamları, kırdığı dostlarını, hatta yırttığı kağıtları ve tırmaladığı suratları yanında bulundurması, gülümsetiyordu onu.

gerçekleri, bir delinin kafasındaki karnaval kadar huzur dolu hale getiren neydi, anlayamadı.
ben, yaklaşan bir büyücünün etkisi diyorum.
eğer büyücüler gerçekten varlığını sezdiriyorsa, dediği gibi bir delinin.

zaten hep öyle olur, birşeylere farklı bir açıdan bakmaya başladığın anda, hayat kafanı ikinci kez karıştırmak için zemin hazırlar. ve bütün zeminler, öncesinde baktığın olay için seni rahatlatır.
ama döngüler, güzeldir.

saga, adım sesleriyle karışıp gıcırdayan tahtalardan anladı.
biri yanına yaklaşıyordu.
"dur" dedi
adam durdu.
saga arkasını döndü.

ÖLDÜRDÜĞÜ ADAM CAPCANLI KARŞISINDA DURUYORDU.

arada bir hayatının tanrının özel oyuncağı olduğunu düşünüyordu.
nerde olamayacak kadar saçma bir tesadüf varsa, onunla karşılaşmak zorunda kalıyordu.
ve yine o cızırdamalardan bir tanesiydi!?42^&^/'^'^+'!+!

ruhundaki bütün dinginlik, geminin çürüyen tabanından içeri kaçıştı.
adam burda karşısına çıktığına göre, intikam peşinde olabilirdi.
saga, belki ona sol anahtarını geri verirse canını kurtarabilirdi!?
ceplerini yokladı.
SOL ANAHTARI YERİNDE YOKTU.

o an yaşadığı telaşı, en son mavi bir otel odasında, sigarasını yakmaya çalışırken kibritin yatağa düşüp alev aldığı an yaşamıştı. çünkü kırmızı ve mavi yanyana durduğunda mutlaka boktan birşeyler olurdu.

ama adam, hiç de intikamcı bir örümcek gibi gözükmüyordu.
hatta saga utanmasa, onun bir örümcek olmadığını düşünecekti.
bu gemiye bir örümceğin bineceğine inanmıyordu.

adam
"gemiden inene kadar elini hiç açmamanı sağlayabilirim" dedi.

saga elini uzattı
"al, yap hadi" dedi

adam, saganın avcunun içine birşey koyup, elini yumruk haline getirdi.
işte bu gerçekten acımasızcaydı.
çünkü saga, hediyeleri, karşısındakini surat ifadesini görmekten mahrum bırakmak için, ancak o gittikten sonra incelerdi.
adam saganın avcunu açmayacağını biliyordu
saga da adamın, intikamların en eğlencelisini aldığını.
avcunun içinde, lastiğimsi bir yapı vardı. bir yerden sonra kendini tam katı bir maddeye bırakıyordu.

intikam, manevi bir zarar vermek üzere tasarlanmıştı.
avcunu açsa, karakterini çiğnemiş olacaktı.
açmazsa meraktan çıldıracaktı.

aradan yarım saat geçti. saganın yüzü sarardı.
adam dayanamadı:
"sol anahtarı için beni öldürmeye çalışmana gerek yoktu. istesen verirdim. şimdi yaptığım gibi"
dedi.

saga, elinde ne olduğu artık biliyordu.
en umarsız ve ölümcül dokunuş buydu. çünkü beyniyle, kalbi arası biryerlere dokunmuştu. bu da uzayın bilinmeyen iki ucundaki iki gezegenin arasındaki yolu görünür kılmıştı.

avcunu açtı. sol anahtarını boynuna taktı.
anahtar, derisini eritiyormuş gibi acıtıyordu biryerlerini.
ve acıyan yeri kesinlikle derisi değildi.
anlayacağın işkenceler kentine, çarpık bir düzen hakimdi.

çürük tabanın arasına kaçmış dinginlik de yukarıyı şöyle bir kolaçan etti. sonra saganın bedenine geri dönmeye karar verdi.
herkes kendini ait hissettiği yerdeydi.
saga dahil.

gemiye ilk bindiğindeki gülümseme, yine yüzüne yerleşmişti.

bunu farkeden adam
"bunların tek bir sebebi var. gülerken gözlerinin ışıldamasını seviyorum" dedi

birileri, blue hotel'i çalmaya başlamalı diye düşündü saga. çünkü o an elinde duran silaha, ve içindeki ölüm tacirine rağmen, dolunayın ışığı onu aydınlatmaya meyilliydi.
bir şekilde şefkat duyuyordu karşısındaki adama.

işte bu, en tehlikeli adam türüdür saga gibi bir kadın için.
ortada hiç birşey yokken kibarlığı ve üzeri sevgiyle yamanmış cümleleriyle, yanındayken huzurlu hissettirir. ÖLÜNMEZDİR. yani öldürülür ve ölmez. kendini tanıtmak ve sevdirmek için, atom çekirdeği kadar bile çaba harcamazsın ama o, seni çözmeyi çoktan g13 projesi haline getirmiştir.
sonunda ya bir anda kendini alışmış ve kopamaz halde bulursun ya da onun kalbini sürekli kırdığın için duvar tırmalatıcak cinsten bir sorumluluk altında.

"ama beni tanıman için, hiç çaba harcamadım. seninkisi hiçbirşeyden yol almak" dedi.

adam, bir lafın nereye gidiyor olduğunu anlamak konusunda, tanrısal bir vizyona sahipti:

"galaktus, dünyayı istediğini söylediğinde insanlar "neden dünya!?" demişlerdi. galaktus, rahat ve sinsi bir şekilde gülümsemişti. ve sadece "çünkü o sizin" demişti. ben de o an anladım, galaktus elde etmek isteseydi bu kadar uğraşmazdı. o sadece uğraşmak istiyordu"

dedi.

------------------------------------

saga, o günün gecesi yine geminin burnuna gitti.
beyninin bitkisel yaşamdaki her hücresi, kendine gelmiş ve birşeyler farketmişti.
bir örümcekten ve bir aşıktan farklı olarak, o adam karşısındaki kadını yaşıyordu.
ve saga artık biliyordu; dirilmeyi başaran tek bir adam dünyayı başka bir yer yapmaya yeterdi.

sonra bir şarkı mırıldandı kaptan için... hatalarını tekrarlamayacaktı.
thank you india
thank you terror
thank you disillusionment
thank you frailty
thank you silence
thank you thank you captain

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

athenaeum