18 Mayıs 2010 Salı

-14-

Zeu, bir kadınla yattıktan sonra ne zaman "seni seviyorum"u duysa,o gece saman trenini yakar ve uyurdu.
sabah kalktığında saman tren yeniden toparlanmış olurdu.
zeu, yakmak için saman treni seçmişti, çünkü o da onun içinde yaşayan birşeyler olduğu hissediyordu.
adı gibi de emindi halbuki! o treni kendi elleriyle yapmıştı ve içine hiç birşey koymamıştı!
ama geçirdiği ufak hafıza kaybını düşünürsek, zeu'un belleki haritası pek de güvenli değildi.

bir gün, zeu yine bir kadınla yattı.
sonuç değişmemişti. "seniseviyorum" yine karşısındaki organizmanın ağzından çıkmış, duvarlara çarpmış ve zırh haline gelmişti.
zeu için "seniseviyorum"un bu kadar karıncalandırıcı olmasının sebebi buydu.

bilirsin ya! içeride biryerlerde besberrak bir su bütün vücudu sarar. kemiklerin eylemlerine ve göz kapaklarının duruşuna yön verir. eğer miktarı haddinden fazlaysa gözlerin üzerini kaplar, önce parlatır. daha da fazlaysa kör eder. iç kemirmekten beslenen bu akarsuyun adı sevgidir!

ve "seni seviyorum" ağızdan çıktığı anda; sevgi, bütün bu yan etkilerden sıyrılır.

çünkü beynin cümle kurdurma eylemi de bedenin içindeki hislerden beslenir.

mesela bir adam, "siktir git" dedikten sonra karşısındakinin gitmesini istememeye başlar!
komutanlar, emir verene kadar komutandır, askerler için bile emir verildikten itibaren komutanlıklarının bir önemi kalmaz!
ve bir kadın, çocuğuna "doktor ol" diyorsa, söyledikten sonra önemsememeye başlar. o söylemiştir. geri kalanı, çocuğun kalemin ucunu nereye tuttuğunda haz alacağına bakar.
tanrı inancı da bu yüzden, arkası bomboş bir pamuk yığınıdır. zira insanlar varlığından emin olamadıkları hikayeler üzerinde çok daha fazla konuşurlar.

yani bedenden dışarı çıkan his, içeriyi bomboş bırakır. golsüz bir oyun gibidir, pas atmak üzerine kurulu...
anlicağın, "seni seviyorum" demek, "artık sevmiyorum" un elçisidir. samimiyetsiz duruşu da burdan gelir.
sahi, ordan bakılınca da dünyanın en eksik cümlesi olduğu anlaşılmıyor mu!?

herneyse canım!+'^&
vücudun yaratılışı da budur ya işte, içinde kendini titreten birşeyler varsa, onu dışarı atmaya bakar.
kısacası "seni seviyorum", sevgiyi ya kalkan haline getirir ya da dışkı.

ve yazarlar bu yüzden şanssızdır!

zeu için...

zeu da, bu döngüye daha fazla dayanamaz. o gece treni ikiye böler.

---------------

zeu ile saga tanışalı 4 yıl olmuştu.

ve saganın içinde ne zaman biriktirecek yer kalmasa, soluğu zeu'un yanında alırdı.
soluğu olmadığında da telefonu eline.

işin garip yanı, zeu'un saganın hayatındaki misyonu ne kadar "terapist" olsa da, saga zeu'la en çok psikolojisinin bozulduğu kısmını severdi.
eğer olur da zeu kavga edemez duruma gelirse, onu gümüş bir kurşunla öldürecekti.
evet gümüş kurşun! çünkü zeu ne bir örümcekti ne de insan. daha efsanevi bir yeri vardı.

ve işin uyuz yanı da zeu'un profesyonel bir yavşak olduğu kısmıydı.
ya da belki çekici kısmı!?+'^&/

ki, saga bir gün işlerin uyuz yanıyla çekici yanını ayırt edebilmeye başlarsa, dünya çok farklı bir yer olacak.

saga o pazartesi, hayatındaki hikayelerin yeterince sıkıcılaştığını farketti.
zeu'un evine gitti. görüşmeyeli de 1 yıl olmuştu. ve elbette görüşmemeleri, yine gerzek bir konu üzerine en gerzek tartışmanın, gerzek sonucuydu.
yani, iki gerzek bir araya geldiğinde ortaya süsü gerzeklik olan bir ilişkiden başka ne çıkardı ki?

fakat, hiç birşey olmamış gibi konuşmaya başladılar.

evet. zeu oluşumunu tamamlamıştı.
saganın oturduğu iki kişilik koltuğun arkasında duran sandalyeden neler yaptığını anlatırken, saçlarının önünü düzeltip duruyordu.
ve saga, aralarındaki çekimi 1 yıl aradan sonra tekrardan hissettiği için gülme krizine girmek üzereydi.
düşünsene! saçlarını düzeltişi bile çekici gelmeye başlamıştı.

neyseki hissettikleri pusuda durma konusunda yetenekliydi.
üstelik onda da olduğunu gayet iyi bildiği bazı titreşimleri, hiç ortaya çıkarmamıştı daha önce. bu yüzden hiç zor olmayacaktı saklaması.

sohbet devam ederken, zeu gelip saganın yanına oturdu. saga da kucağındaki yastığı alıp onun bacaklarının üzerine koydu.
terapi vakti olduğunu söyleyip, yastığın üzerine yattı.
ve 1 yıldır neler yaptığını anlatmaya başladı.

zeu, her zamanki gibi kendi halinde çözümlemelerini yaptı.

saga sonra ona keman öğretmeninden bahsetti.

zeu, o ana kadar dinlediği hiç bir hikayeye olmamasına karşın, bu hikayeye karşı dişlerini göstermişti.

saga ile zeu'ın yıllar önce bir muhabbeti vardı. 30 yaşlarına gelip, durulmaya başladıklarında beraber yaşayacaklardı. ve devamında, o zaman gelene kadar birbirlerine dokunmayacakları da sözsüz bir anlaşma gibi imzalanmıştı.

ve galiba zeu'un dişlerini ortaya çıkartan da
saga'nın amaçsızca söyleyip üzerine güldüğü, şu cümle olmuştu
"kısacası, ona senden daha önce dokunacağım."

o da
"öyle mi? iddaasına var mısın?"

demişti.

aradan yarım saat geçti.
saga koltuğa uzanıyordu. zeu da onun beli hizasında oturuyordu.

zeu yaklaştı,
"ben farkettim ki, aslında beni çıldırtan tek şey dudaklar. öpmeyi seviyorum" dedi.

saga anlamıştı.
o mesafeden gözlerine bakarsa iddaayı kaybedeceğine emindi.
içgüdüsel bir hareketle onun gözlerini kapadı.

işte olay tam orda şifresi çözülmüş bir cinayet öyküsüne dönmüştü.
zeu o ana kadar saga'nın ona karşı hissettiklerinin böyle güçlü olduğunu hiç farketmemişti.

1 saat boyunca, o yakınlıkta durdu sagaya.
saga sövdü, tokatladı, tehditler savurdu.
zeu, hepsinde de aynı şekilde saganın yüzüne bakmaya devam etti. sadece tehditler sırasında biraz gülmüştü.

çünkü tehditler de olayı tamamen açık hale getiren cinstendi
"bu evden çıktıktan sonra, bunu unutmicam! burnundan getiricem! sen bugün çizgiyi geçtin!"

saganın bu kadar çıldırmasının sebebi, zeu'un o mesafede durup bir türlü öpmemesiydi.
çünkü öpse, onu suçlayacak, bir güzel dövecek ve evden çıkıp gidecekti.
İŞTE ZEU'U FARKLI KILAN ŞEY BUYDU!
ÖPMEYİP, SAGA'NIN ONU ÖPMESİNİ SAĞLAMAYA ÇALIŞACAK KADAR SABIRLI VE PSİKOPATTI!

sonra saga durdu, içindeki intikam dürtüsü devreye girmişti.
tehditleri kesti, vurmayı da. sonra zeu da sıkıldı. ve evden çıktılar.

zeu, saganın kafasında dönenlerden bir haberdi.
saga içinden
"muhabbet arasında, sevgilin, dostun, annen, oyuncağın, trenin, ateşin ve sırayla diğer herşeyin oldum. ama farketmeliydim gerizekalı... sen sıfatlarda hep başarısızdın. bana taktığın bütün sıfatların başında bir de "muhabbet arasında" olmalıydı. ve bir adamın dediğinin tersine, ben hiç bir zaman tırnak içinden çıkmamalıydım."

diyordu.
zeu'un bundan sonra yapması gereken, ruhunu dikkat etmekti.
çünkü gayet iyi biliyordu ki, dünyada savunmasız olduğu tek kadın saga'ydı.
ve işin tehlikeli yanı, saga için artık uzun süre "zeu'saga" olamazdı.
zeu yanına "s" alma hakkını kaybetmişti, efsanevi kısmını kaybettiği gibi.

o gece zeu treni yeniden birleştirdi.
sonra uyudu.

saga, penceresinden girdi. ve onun için treni yaktı.
düşündü
kim bilir; kendi yaşadığı dünyanın felaketleri, hangi sorumsuz tanrının duygusal eksikliğinin sonucuydu.

ve o gün çok önemli birşey farketti;
bir erkek için "seni seviyorum" u duymak ne kadar iticiyse,
bir kadın için, varlığını hissettiği ama özenle saklanan hislerin, bir anda eyleme geçişi o kadar iticiydi.

1 yorum:

  1. Bu harika yazıları burda harcama sakın. Bunlardan o kadar güzel roman olur ki. Öykü belki. Bilmiyorum. Ama gerçekten güzeller.

    YanıtlaSil

athenaeum