16 Nisan 2010 Cuma

-6-

kelimeler ağzından, hep o anı beklemiş gibi fışkırıverdi:

-"dün gece birşeyin eksikliğini hissettim.
dolabı açtım, nefret etmeme rağmen çocukluğumdan beri, karanbolde poşede girmeyi başaran peyniri masanın üzerine koydum.
aradan bir kaç dakika geçti.
peyniri paramparça etmiş, bütün vücudumu balkona bakan cama yaslamıştım!?
o an çok önemli birşey farkettim.
onu aradım.
telefonu açtı.
uykuluydu.
anlattım.
'tamam' dedi. 'sabah yanına gelirim' "

+"......"

-"problem yanıma o an gelmemesi değildi, o an hissetmemesiydi."

vera, kafasını kaldırıp saga'nın gözünün içine baktı.
saga devam etti.

-"her saniyenin kendine ait bir sihri var. ve eğer bir başkasının bedeninde dünya turuna çıkacaksan, o sihri onunla beraber keşfetmen gerek."

vera, kafasında pencereleri ve kapılarına kadar binlerce noksanlığı olan binalardan inşa ettiği şehrin ilk eksiğini kapatmıştı. şimdi birşeyler yerli yerine oturuyordu.

ve beklentili bakışları bir süreliğine, evrenin diğer ucuna postalanmıştı.

fakat saga'nın suratında da aynı ifade vardı. o iskambil kağıtlarından bir kule inşa etmeye çalışıyordu. işi daha zordu.
ama anlamıştı ki, her kartın diğerlerinin hiç birinin barındırmadığı bir özelliği vardı.

şimdi o bütün gülümseyen suratların, paralel evrenlerin ortak çalışması olduğunu anlamıştı.

2 insan arasında nedensiz bir bağ kuruluyordu. aynı nedensizlikle karşılaştırılıyorlardı.
ve nedensizlik ordusuyla diyalog kuruluyordu. bir şekilde kurulan cümleler ve paylaşılan hikayeler, diğerinin devrelerine nüfus ediyordu. ve her seferinde devrelerin eskisinden daha verimli titremesini sağlıyordu.

eh...

saga dünyasının bir de keman hocası boyutu vardı. kadru...

artık winter dışında birşeyler paylaşmanın vakti gelmişti.

o gece, saga destenin arasından kupa as'ı çıkardı ve yeni defterinin ilk sayfasına yapıştırdı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

athenaeum