20 Nisan 2010 Salı

-7-

saga... sokağa baktı...
onu ve bütün insanları tatmin etmeyen birşeyler vardı!
elbette! bir dünya dolusu, içine kaosta dans tutkusu konmuş insan!

tik...tak...
bütün insanlar yavaş çekimde hareket etmeye başladı, saniyeler eriyordu.

saga, evrene inat hızlı adımlarla kırtasiyenin birine girdi.
bir makas çalıp, koşarak dışarı çıktı.

kissing in the rain'i dinliyormuş gibi hayal etti, bir kızın gözlerinin içine bakarak, beline kadar uzanan saçlarını bir hamlede kesti! ve kıza doğru fırlattı...!+'&%'!^+!

ses, enerji, sinir, iklim, rüzgar, radyasyon ve basınç alanı.....^%'^!
hepsini içine alan bir şeffaflık vardı ve ona birşeyler oluyordu.
bir doğumu çağırır gibi ya da gövdesinden bir dal daha çıkarır gibi kaşınıyordu!

saga ve atmosferin işbirliğiydi bu.

titreşimler, havada sürüklenen saçlarla beraber kızın vücudunu sardı.

kız montunu çıkardı. ardından gömleğini.
hala birşeyler eksikti. pantolonunu çıkardı.
olmuyordu.
çırılçıplak kaldı!%^&'/
sütyenini, camekan kaplı bir kafenin önündeki taburede oturup sigarasını tüttüren, saçları hayattan beyazlarken, elleri sigara külünden siyahlamış bir adama fırlattı.

adamın ne sigaraya ne tabureye ne de şimdiye kadar hayat dediğine ihtiyacı kaldı. sigarayı söndürdü. küllüğü karşı kafenin camına fırlattı. taburenin de ayaklarını kırıp birbirine vurmaya başladı.

küllük çarpan camın ardındakiler dışarı fırladılar. hepsi çığlık atarak, koşarak ve dönerek sokağın ruhunu çağırıyorlardı!

o sırada bir adam ve arkasından elini tutarak sürüklediği kız arkadaşıyla sokağa girdi.
çıplak kadın ile saganın bakışları birbirini yakaladı.
saga, ayakkabılarını çıkartıp, sokağa giren çiftin tek bağına doğru fırlattı. ellerine...

ve sonra fısıldayarak kıza gizli bir mesaj yolladı, "ruhunu bütünlemek için o adama ihtiyacın yok kızım..."

kız gülmeye başladı.
adam sinirleniyordu. sinirlendikçe daha çok ve bağırarak konuşmaya başlıyordu.
sokağın ruhu onu kabullenemedi.
kız onu yumrukları ve tekmeleriyle sokaktan dışarı atıp, hızlıca kalabalığa karıştı.

artık sokakta herkes, kissing in the rain'i dinliyordu. ve özgür kalmayan, tek bir kişi bile kalmamıştı.
yerler kırılmış gözlükler, yırtılmış dosyalar ve yakılmış kravatlarla süslenmişti.
çimenlerin ve gökyüzünün birleştiği köşelerde, çirkin vücutlu adamlar ve kadınlar sevişiyorlardı.
ama öyleydi ki, herkesin 21. yüzyılın içinde kaybettiği karakteri bedenlerini yeniden bulmuştu.
hava kararmak üzereydi.
ve sanki bütün sokak tanrı ve tanrıçalarla doluydu.

şimdi tek eksik vardı.

özgürlük, dünyanın bir ucunda hissedilen bir eksiği, aynı hevesle özgürlüğü hisseden başka birinin de, o eksik için savaşmasını sağlayabilecek tek duyguydu.
ve bu misyon, şimdi sokağın materyalsiz ilk büyüsünü yapmasına neden olacaktı.

tanrılar ve tanrıçalar, saganın eksikliğini hissettiği yağmuru yağdırdılar...

şimdi herşey tamamdı.

sonrasında hep hatırlandı; bir cümle ancak evrenin akışkan yüzeyini gıdıklayıp, uçar giderdi. fakat bir eylem, evreni baştan yaratacak kudrete sahipti.

1 yorum:

athenaeum