26 Nisan 2010 Pazartesi

-8-

bütün renkleri ve isimleriyle saga, dağılan 7 notanın arasında kilitli kalmıştı.
öncesinde, nereye girdiğini bilmeden ve kapıyı tıklatmadan içeri giren bir kaç adamın gaz lambalarını saymazsak karanlıktı da diyebilirim.

sonra bir adam sol anahtarıyla, kapıyı açtı.
gaz lambalarının sarısı artık yerden yükseliyordu. saga bunu adamın gölgesinin tavanla duvarlar arası kırılmasından anlamıştı.
ve bu da demekti ki, diğerleri odayı sessizce terk etmişti.
ışıkları sagaya miras...

hepsine içinden ve içten teşekkür etti.
şimdi notaları toparlama vaktiydi.

bu sırada adam sol anahtarını kapıdan çıkartıp, içeri girdi.
saganın kurtarılmaya ihtiyacı olduğunu ya da onu kurtarmak için gelmiş olduğunu anlatacak tek bir cümle bile kurmadı.
sadece aşık olmak istiyor gibiydi.

kendi kendine konuşuyordu.
-burası biraz soğukmuş değil mi? üşüyorum ben. sen de üşüyor musun? hayır, yanımdaki kadın sıcacık.

oysa saga buz gibiydi.
ve notalardan istediği manzarayı yaratamadığı sürece yerinden kıpırdamaya niyeti yoktu.

derdini anlatıp anlatamayacağını düşündü.
sonra farketti ki, ne zaman bir aşkın ahengi, esen rüzgarlar ya da günlerin kaşıntısı anlatılacak olsa, notaları ve ritimleriyle müzik betimleri devreye giriyor. böylece bütün dert dinleyicileri, giriş gelişme ve sonucu kolayca kavrayabiliyordu ama.............
notalar betimlenecek olsa?

işte bu gerçekten zordu.
notalar, dünyaya dair herşeyin kendini anlatmasına yardım ederken; notalar kendini anlatacağı zaman hiç birşey ve hiç kimse yardımcı olamıyordu.

ve saga kilitli kaldığı süre boyunca notalarla ne yapacağını bilememişti. şimdi cevap, çırılçıplak ve tahrik edici biçimde karşısında duruyordu.

kasetçalarına gidip, franz liszt'in danse macabre'sini açtı.
cebinden bıçağını çıkardı. keskinliğini bile kontrol etmeden adama doğru yürüdü.
adam hala konuşuyordu. üstelik şefkatle.

"bu kadının yanında olabiliriz. ona hikayeler anlatabilir, vaatler verebiliriz. belki deniz kenarında bir ev bile alırız. ama hayır hayır. bir daha kimse boğulmayacak dave. hayır. HAAAYIRRRRRRRRRRRRR. hağğğy................................||||||||___________"

adam bağırırken, bıçak boynunda topraktan yeni filizlenmiş bir ağaç kadar narin ve canlı görünüyordu.
bir kaç saniye sonra kanlar, nereye sarılacağını bilmeyen kökler gibi fışkırdılar.
adam sustu.
yere düştü. kan şimdi nereye gideceğini biliyordu. bir yandan adamın gövdesini sararken bir yandan boynundan yana doğru akıyordu.

saga eğildi, bıçağı çıkardı. sol anahtarını adamın cebinden aldı.

sonra onu cennetin kapısında hayal etti.
adam o kadar anlayışlı, düşünceli ve iyi kalpliydi ki, muhtemelen kanatlarıyla içeriye doğru uçmadan tanrıya soracaktı:

-"pardon. şimdi şey. bizim iyiliklerimiz buraya girmek için gereken sınırın üzerindeyse, geri kalanlarını buraya bırakalım. geçerken belki dostlarımın ya da ailemin ihtiyacı olur. evet dave iyi düşündün, evet bırakalım."

sonra kendine geldi.

bıçağın keskinliğini kontrol etmek için işaret parmağına dokundurdu.
parmağından akan bir kaç damla kan, adamınkiyle birleşti.

pek de farklı bir durum değildi.
zaten geciktirdiği her sorumluluk, saganın hayatını bir başkasınınkiyle kesiştirmişti.
şimdi de kanını.

damla için 'ona bırakılacak en iyi hatıraydı' diye düşündü ve odadan çıktı.
içeride danse macabre çalmaya devam ediyordu.

evet.

7 nota, sagaya benzediği için aylardır onunla beraber o odaya hapsedilmişti.
artık sol anahtarı da olduğuna göre onların içinde teker teker kendini bulacak, yeni şarkısını yapacaktı.

ve aylardır hatayı nerede yaptığını anladı.
her zamanki gibi hayat bir allegro ritmi kadar hareketli ve sadeydi.
ve periyodik olarak, sıkıldığı şey sadece hayatın kendisiydi. o yüzden hayatına yeni şarkısını eklemeden, hiç kimsenin kemanı olamazdı.

__________

keman öğretmeni, ertesi gün ön kapak manşetinde, bir ceset ile yanındaki notun haberini okudu.

notta şöyle yazıyordu:

"bazıları, cebinde bir başkasının yaşam iksirini taşır. dünya şimdi güvende"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

athenaeum